Karar vermek, insanın zihinsel ve duygusal süreçlerinin kesiştiği bir alandır. Günlük hayatın küçük seçimlerinden, yaşamı yönlendiren büyük kararlara kadar her seçim beraberinde belirsizlik ve sorumluluk getirir. Bu nedenle karar vermek çoğu zaman kolay değildir.
Belirsizliğe tahammül güçlüğü, karar sürecinde sıkça karşılaşılan bir durumdur. İnsan zihni, mümkün olduğunca net ve güvenli yollar arar. Ancak hayat her zaman net değildir ve olasılıklar çoğaldıkça kaygı artar. Bu durum, kişiyi seçenekleri sürekli gözden geçirmeye ve kararları ertelemeye iter. Örneğin, bir iş teklifini değerlendirirken, artıları ve eksileri tartmak yerine sürekli “ya yanlış yaparsam?” sorusunu tekrar etmek, zihinsel bir yorgunluk ve kararsızlık oluşturur.
Hata yapma korkusu da benzer şekilde süreci zorlaştırır. İnsan zihni, olumsuz sonuçları öngörme eğilimindedir. Bir kararın yanlış olabileceğini düşündüğümüzde kaygı yükselir, düşünceler bulanıklaşır ve seçim yapmak zorlaşır. Bu kaygı, bazen kişinin adım atmaktan tamamen kaçınmasına yol açabilir. Örneğin, bir ilişkiyi sürdürmek veya yeni bir adım atmak söz konusu olduğunda, olası yanlışlıkların zihinde büyütülmesi kişiyi eylemsiz bırakabilir.
Seçeneklerin fazlalığı da karar verme sürecini karmaşık hâle getirir. Modern yaşam, neredeyse her konuda çok sayıda alternatif sunar; hangi kafeyi seçeceğimizden hangi eğitim programına katılacağımıza kadar seçenekler çoğalır. Bu özgürlük görünüşte avantaj sağlasa da, seçeneklerin çokluğu karşılaştırma yükünü artırır. Karar verildikten sonra, yapılmayan diğer seçenekler üzerine düşünmek, tatmin duygusunu azaltır ve pişmanlık ihtimalini yükseltir.
Karar vermenin zorlayıcı olması, yalnızca bilişsel değil, aynı zamanda duygusal bir süreç olmasından kaynaklanır. İnsan, bir seçim yaparken olasılıkları hesaplamakla kalmaz; aynı zamanda kaygı, belirsizlik ve sorumluluk duygularıyla da baş etmeye çalışır.
Peki bu süreci daha yönetilebilir hâle getirmek mümkün müdür? Psikolojik açıdan bakıldığında, karar verirken dikkati zihinsel hesaplamalardan kendi değerlerimize ve önceliklerimize kaydırmak faydalıdır. Örneğin, bir iş veya ilişki kararı verirken, “bu seçenek benim için neyi temsil ediyor?” sorusunu sormak, zihnin “en doğruyu bulma” takıntısından uzaklaşmasını sağlar. Kararlarımızın bize ne kattığını, hangi değerleri önceliklendirdiğimizi görmek, süreci daha bilinçli ve anlamlı hâle getirir.
Karar vermek, tek bir doğruyu bulmak değil; kendi koşullarımız içinde en uygun olanı seçebilme becerisidir. Bu nedenle karar sürecinde yaşanan kaygıyı, tereddütleri veya kararsızlığı doğal kabul etmek, hem zihinsel hem de duygusal olarak sürecin yükünü hafifletir. Kendimizi yargılamak yerine, seçimlerimizi kendi değerlerimizle uyumlu bir çerçevede değerlendirmek, karar vermeyi daha net ve tatmin edici kılar.
Görüş, öneri ve talepleriniz için psk.ecembeyza@gmail.com adresine e-posta gönderebilir ya da 0532 229 82 12 numaralı telefondan iletişime geçebilirsiniz.